Enter your keyword

post

1296 saat İngilizce dersi var, sonuç: Are you cola?

1296 saat İngilizce dersi var, sonuç: Are you cola?

İlk, orta ve lisede 1296 saat İngilizce dersi almamıza rağmen neden hâlâ bu dili iyi konuşan ülkeler arasında sonlardayız?

İngilizce eğitimi araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Özcan Demirel’in öncelikli önerisi, ‘okullarda gramer yerine konuşmayı öğretmek’. Bir de sınavlarda çıkan ‘Kedi nerede, masanın altında mı üstünde mi’ gibi soruları aşmak…

Dünyanın 44 şehrinde 7 dilde yabancı dil eğitimi veren EF Education First Uluslararası Dil Merkezleri’nin yayımladığı İngilizce Yeterlilik Endeksi’nde 63 ülkenin İngilizce seviyeleri sıralandı. Analize göre Danimarka ilk sırada yer alırken Türkiye 47’nciydi. İlköğretimde başlayan İngilizce eğitimi lisede, üniversitede devam ediyor. Yani bir öğrenci ilk ve ortaöğrenimi boyunca 8, üniversitede de devam ederse 12 yıl İngilizce dersi alıyor. Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM’e göre ilk, orta ve lise eğitimi boyunca ortalama 1296 saat İngilizce dersi görüyoruz. Bu yıl İngilizce dersi ilköğretim 2’inci sınıfa da indi. Peki, neden hâlâ İngilizce’de bu kadar gerideyiz? Dil pasaportu konusunda çalışmalar yapmış Hacettepe Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Demirel ile Hacettepe Üniversitesi Yabancı Diller Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Demirezen, nerede yanlış yapıldığını ve ne yapılması gerektiğini sıraladı.

Özcan Demirel söze, “12 yılda aldığımız dil eğitimi 1000 saati buluyor. Bunun sonucunda hâlâ ortalamanın altında yer alıyorsak bir yerde hata yapıyoruz demektir” diyerek başlıyor: “Bence en önemli hatalardan biri dilin kendisini değil de dilin kurallarını öğretiyoruz. Dilin dört temel beceresi var; dili anlama, okuduğunu anlayabilme, konuşabilme ve yazabilme. Dilde yazılı ve sözlü iletişim kurabilmek zorundasınız. Ama biz okullarda sürekli olarak dilin kurallarını yani gramer öğretiyoruz.”

Demirel’e göre ilk yapılması gereken, dört dil becerisine yönelik bir sistem: “Gramer eğitiminden çok okuduğunu anlama, dinleme, konuşma ve yazmaya ağırlık veren eğitim sistemini oturtmak zorundayız. Buna göre öğretmenlerimizi yetiştirmeliyiz, ders kitaplarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. En önemlisi sınavlarımızı düzenlemeliyiz.” Demirel, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor: 1- Cepteki teknolojiden yararlanmalı Dört beceri dediğimiz anlama, dinleme, konuşma ve yazmayı geliştirecek şekilde ders kitaplarımızı tekrar gözden geçirmeliyiz. Çok güzel değişiklikler yapıldı ama yeterli değil.

Öğretmenin, “Bugün simple past tense anlatıyorum” diye derse girmemesi lazım. Bütün çocuklarda cep telefonu var. Çocuk orada sözcük kullanmasını öğreniyor. Bilmediği kelimenin anlamını oradan buluyor. Dinlediği şarkıyı anlamayı buradan sağlıyor. Yazarak ifade edebiliyor. O halde dijital bir devrim yaparak okullarımıza cep telefonu ile dil eğitimi nasıl yapılır, onu dile getirebiliriz. Artık teknolojiyi sınıf içinde kullanmak zorundayız. Ben hiç kimseye 40 bin tane sözcüğü öğretemem ama çocuk kendi öğrenir. İnsanlar yabancı dil öğrenebilir ama biz yabancı dil öğretemeyiz. Hâlâ ortalamanın altındaysak bu sistemin artık değişmesi şart. 2- Öğretmen eğitimi yenilenmeli Öğretmen eğitimini gözden geçirmeliyiz. Milli Eğitim Bakanlığı’nda görüşülen bir projede “Arkadaşlar bundan sonra artık gramer öğretimini yasaklıyorum” dediğim zaman “Hocam elimizdeki en büyük silahı alıyorsunuz” yanıtını verdiler. Çünkü hep gramer öğretmeye alışmışlar. Siz hiç Türkçe’de di’li geçmişe göre düşünüp konuşan görüyor musunuz? Doğal yöntemle yabancı dilleri bu şekilde öğretmeliyiz.

Erken yaşta çocuklara dil eğitimi de ayrı bir ihtisas konusu. Bizim eğitim fakültesinden mezun olan İngilizce öğretmenleri okutman da oluyor, 2’nci sınıflara ders de veriyor. Okutman üniversitede çalışan kişi olarak öğreniyor. Anasınıfında öğretmenlik yapacakların, lisede öğretmenlik yapacakların uzmanlaşması lazım. 3- Yabancı dil sınavları düzenlenmeli Yabancı dil sınavlarımız mutlaka gözden geçirilmeli. Bir tane şekil verip de “Kedi nerededir?” diye soru sormanın bir anlamı yok. Bir metni dinletip anlayıp anlamadığını test etmeliyiz. Sınavlara baktığınızda artık gramer sorusu sorulmuyor. Sorulsa bile onların oranları yüzde 5’i geçmiyor. KPSS, SBS sınavlarında bakıyorsunuz. Hiçbir SBS sınavında anlamayla ilgili soru var mı? Yazmayla ilgili hiçbir şey yok. Okuduğunu anlamayla ilgili birkaç tane soru var. Geri kalan da sözcük bilgisi ya da SBS sınavlarında olduğu gibi oraya bir şekil çiziyor, “Kedi nerededir? Masanın üstünde, altında…”

Hangi beceriyi ölçüyorsunuz, neyi test ediyorsunuz belli değil. Bütün uluslarası sınavlarda bu dört dil becerisine önem veriliyorsa biz de sistemimizi tümüyle gözden geçirip buna uyarlamalıyız.

Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM’in verilerine göre, Türkiye’de bir öğrenci, 12 yıllık ilk, orta ve lise eğitimi boyunca ders programına göre 1296 saat İngilizce dersi görüyor. 1296 saatin 720 saatini ilkokul ve ortaokul döneminde, 576 saatini ise lise eğitiminde alıyor. İlkokuldaki İngilizce eğitimi 4’üncü sınıftan başlamakla birlikte, 4+4+4 uygulamasının hayata geçirilmesiyle, 2’nci sınıftan itibaren İngilizce dersleri haftalık ders saati çizelgesine eklendi. TEDMEM raporuna göre buna rağmen bazı okullar ve öğrenciler hariç, lise mezunlarının en az yüzde 95’i, “Biraz sonra şu kapıdan çıkacağım” gibi basit bir cümleyi dahi kuramıyor.

İspanyolca dünyada İngilizce’den sonra en çok konuşulan dil. 600 milyona yakın kişinin İspanyolca konuştuğu tahmin ediliyor. Son yıllarda İspanyolca diline olan ilgi daha da arttı. Bunun sonucu olarak da Almanya’dan Japonya’ya kadar pek çok ülkenin yanı sıra Türkiye’de de üniversitelerde, liselerde seçmeli ders olarak İspanyolca okutulmaya başlandı. İspanyolca’nın aynı zamanda ticaretin ikinci dili olduğu, yatırımcı şirketlerin işe alımlarda İngilizce’nin yanında bu dili aradığı da belirtiliyor.

Prof. Dr. Mehmet Demirezen (Hacettepe Üniversitesi Yabancı Diller Anabilim Dalı Başkanı): Türkiye’de dil geliştirmeyle ilgili çalışmalar yapılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın büyük bir atılımı var. İngilizce öğretmeni sayısını arttırmaya çalışıyorlar. Ancak okullardaki İngilizce müfredatı yeterli değil. Ders kitapları gözden geçirilmeli. Müfredatta değişiklikler yapılmalı. Telaffuzun daha iyi olması için temeller atılabilir. Konuşmaya yönelik program hazırlanmalı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda 55 bin civarında İngilizce öğretmeni görevli. Bu arkadaşların hepsinin 30 saate yakın dersi var ve sınıflar çok kalabalık. Örneğin ben üniversite profesörü olarak konuşmaya yönelik dersler veriyorum. Bir sınıfımda 60, bir sınıfımda 56, diğer bir sınıfımda 54 öğrencim bulunuyor.

Kalabalık sınıflarla ve az sayıda hocayla İngilizce öğretimi yapılamaz. Öğrenci sayıları 25’i geçmemeli. Hocaların ders saati azalmalı. İş yükleri çok fazla.

Yeterli düzeyde profesyonel İngilizce öğretmeni olmalı. Bazı sertifika dersleriyle 6, 7 aylık programlarla yan alanlardan gelenleri İngilizce öğretmeni yapıyorlar. Onlar durdurulmalı.

En büyük sorunlardan biri de öğretmenlerin eğitimi. İngilizce öğretmenliği anabilim dallarında bu sorun daha az. Dil bilimi bölümünden, İngiliz edebiyatından, mütercim tercümanlıktan gelip çalışan arkadaşlarımız çok yetenekliler ama eğitim ve öğretim yöntemlerini bilmiyorlar. İngilizce öğretmenleri eğitim fakültelerinde yetiştirilmeli.

Özcan Demirel, İngilizce yeterlilik sıralamasında üstlerde yer alan ülkelerin bu seviyeye nasıl geldiğini ve yurtdışında hangi kriterlere göre eğitim verildiğini şöyle anlatıyor:

“Dil olarak yapısal farklılıklarımız var. Bizimki eklemeli dil, İngilizce bükümlü dil. Ama onlar da halledilebilir. Bir de dili kullanma şansları çok fazla. İngilizce çok fazla kullanılan bir dil. Ortak bir dil konumuna gelmiş. İskandinav ülkelerinde çok yaygın. AB’nin ortaya koyduğu dil kurallarına uygun bir şekilde dört dil becerisine ağırlık veren programları uyguluyorlar. Sınavları da buna göre yapıyorlar. Biz de bunu yaptık ama kitabı değiştirmekle bu işin olmadığını görüyoruz. Bunu bir proje olarak ele almamız gerekiyor ki ortalamanın üzerine çıkalım. Okuduğunu anlama sınavlarında Çin’den bir örnek verecek olursak; bütün öğrenciler tablet bilgisayarın karşısına geçiyor. Bilgisayardan iki dakikalık bir metin anlatılıyor. Sonrasında ‘Bunu dinlediniz. Tabletinizde sorular var, şıklarını tıklayınız’ deniliyor. Yaklaşık 20 milyon kişi katılıyor o sınava. İşte size dinlediğini anlama testine dair bir örnek. 1 milyar 750 milyon nüfuslu Çin nasıl yapabiliyorsa 77 milyonluk Türkiye de yapabilir.”

Kaynak: Hürriyet Gazetesi

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.